“Hangi yolu yürüdüysem, hangi yoldan da kaçındıysam hepsi burada bitiyordu, bir çıkış yolu daha olmayan, sırf o yüzden bile ölümün mekânına benzeyen ve muhakkak meleklerin arazisine yakın düşen bu vadide...”
Annemarie Schwarzenbach, Nazizm’i doğuran, cinsel yöneliminden dolayı onu da yalnız bırakan burjuva toplumundan kaçan bir yirminci yüzyıl göçebesi; sarsıcı metinlere imza atmış bir modern seyyah-yazar.
1939’da yayımlanan otobiyografik romanı Mutlu Vadi’de de kendi hayatının uçurumlarında ve çelişkilerinde geziniyor. Romanın anlatıcısı, Tahran’ın güneşten
“Hangi yolu yürüdüysem, hangi yoldan da kaçındıysam hepsi burada bitiyordu, bir çıkış yolu daha olmayan, sırf o yüzden bile ölümün mekânına benzeyen ve muhakkak meleklerin arazisine yakın düşen bu vadide...”
Annemarie Schwarzenbach, Nazizm’i doğuran, cinsel yöneliminden dolayı onu da yalnız bırakan burjuva toplumundan kaçan bir yirminci yüzyıl göçebesi; sarsıcı metinlere imza atmış bir modern seyyah-yazar.
1939’da yayımlanan otobiyografik romanı Mutlu Vadi’de de kendi hayatının uçurumlarında ve çelişkilerinde geziniyor. Romanın anlatıcısı, Tahran’ın güneşten kavrulduğu bir yaz mevsiminde bazı arkadaşlarıyla birlikte yaylaya kaçar. Aslında kendisi zaten hep firardadır, kısıtlayıcı olarak algıladığı varoluştan kaçar. Kendi kimliğini aramak amacıyla yıllardır dünyayı dolaşmaktadır. Ne var ki İran’ın yabancı,
sessiz doğasında keder onu avucuna almıştır. Bir başına değildir fakat yapayalnızdır; uğruna çaba harcadığı “özgürlükle” başa çıkamamaktadır. Bir yandan İsviçre’deki geçmişini, çocukluğunu unutmak ister, diğer yandan özlemini çeker. Tüm bu çelişkiler İran’da, genç bir Türk kızına duyduğu aşkla derinleşir. Bugün ve dün, hayal ve hakikat, yürek burkan bu lirik romanda iç içe geçiyor.
“Mutlu Vadi, kendine yabancılaşan modern insanın varoluşsal yalnızlığı ve parçalanmışlığı üzerine şiirsel bir anlatı.”
—Neue Zürcher Zeitung