Postane, Bukowski’nin ilk romanı. Yaşamının önemli bir parçasını oluşturan postacılık günlerini, o günlerde çektiği acıları, zorlukları, bürokrasiyle ve anlayışsız yöneticilerle boğuşmalarını ve tabii posta alıcıları ile maceralarını anlattığı romanı...
Postane, yayınlanması ile birlikte Amerikan edebiyat çevrelerinde de büyük ilgi görmüş ve “çığır açan bir eser” olarak nitelendirilmiş. Amerika’daki bu başarı kısa zamanda tüm dünyaya yansımış ve Postane, bir anda 15 dile çevrilmiş.
Bukowski, kısa kısa bölümlerden oluşturduğu ve bol diyalogla kurduğu bu romanında Hemingway ve Fante ile kıyaslanıp onlar kadar başarılı ve özgün bulunmuş. Bukowski, Postane’deki anlatımı ile ilgili olarak; “Fazla dağılmayan, okuru, söylemek iste
Postane, Bukowski’nin ilk romanı. Yaşamının önemli bir parçasını oluşturan postacılık günlerini, o günlerde çektiği acıları, zorlukları, bürokrasiyle ve anlayışsız yöneticilerle boğuşmalarını ve tabii posta alıcıları ile maceralarını anlattığı romanı...
Postane, yayınlanması ile birlikte Amerikan edebiyat çevrelerinde de büyük ilgi görmüş ve “çığır açan bir eser” olarak nitelendirilmiş. Amerika’daki bu başarı kısa zamanda tüm dünyaya yansımış ve Postane, bir anda 15 dile çevrilmiş.
Bukowski, kısa kısa bölümlerden oluşturduğu ve bol diyalogla kurduğu bu romanında Hemingway ve Fante ile kıyaslanıp onlar kadar başarılı ve özgün bulunmuş. Bukowski, Postane’deki anlatımı ile ilgili olarak; “Fazla dağılmayan, okuru, söylemek istediğim şeyi söyleyeceğim ana kadar uyanık tutmaya yarayan canlı bir anlatım istiyordum” diyor.
Yaşam öyküsünü yazan Howard Sounes şöyle yazıyor; “Bukowski’nin bir başka büyük başarısı da eserlerini son derece ikna edici tarzda yazmasıdır. Örneğin mektup dağıtırken çektiği sıkıntıları öyle bir anlatır ki, okurlar da sevmedikleri ama çalışmak zorunda oldukları işleri hatırlayıverir.” Eserleri hakkında geniş bir inceleme yapan Russel Harrison’da Bukowski’yi şöyle değerlendirmiş; “Hiçbir çağdaş Amerikan yazarı yazacağı esere Bukowski kadar yoğun ve geniş bir biçimde hazırlanmamıştır. Aslında Bukowski’nin en büyük başarısı, özellikle Postane’de gördüğümüz gibi, işi çok iyi tasvir etmesinde yatmaktadır.”
Postane, iyi, rahat anlatımı ve konusunun ilginçliği yanında taşıdığı mizah unsurlarıyla da dikkati çeker. Kahramanı Henry Chinaski’yi ve onun başından geçenleri neredeyse okuyucuya kahkaha attırcak kadar tatlı bir dille ama eleştiri oklarını eksiltmeden anlatır.