Bugün, belki de hiçbir zaman olmadığı kadar 168 Batılı tiyatronun güncel sahnelemelerini alımlamakta zorlanmaktayız. Çok fazla çeşitlilik arz eden, yönetmenlerin kendi tarzlarını üretseler de çoğu kez melez pratikler ortaya koydukları ve en önemlisi dramatik üretim/alımlama biçimlerinden uzak bir estetik içinde oluşturulan sahnelemeler “anlaşılma güçlüğünün” yanında “yanlış anlaşılmalara” da açık, karmaşık bir yapı ortaya koyuyorlar. Elinizdeki kitap, bu bağlamdan hareketle postdramatik kuram içinde kurmaya çalıştığı kendi özgün yapısının yanında, günümüz Batılı sahnelemelerinin kavranmasına dair ülkemizde yardımcı bir kaynak oluşturmayı hedefliyor.
Bu bakımdan kitap, postdramatik kuramın anavatanında yaşayan ve günümüzün sahnelem
Bugün, belki de hiçbir zaman olmadığı kadar 168 Batılı tiyatronun güncel sahnelemelerini alımlamakta zorlanmaktayız. Çok fazla çeşitlilik arz eden, yönetmenlerin kendi tarzlarını üretseler de çoğu kez melez pratikler ortaya koydukları ve en önemlisi dramatik üretim/alımlama biçimlerinden uzak bir estetik içinde oluşturulan sahnelemeler “anlaşılma güçlüğünün” yanında “yanlış anlaşılmalara” da açık, karmaşık bir yapı ortaya koyuyorlar. Elinizdeki kitap, bu bağlamdan hareketle postdramatik kuram içinde kurmaya çalıştığı kendi özgün yapısının yanında, günümüz Batılı sahnelemelerinin kavranmasına dair ülkemizde yardımcı bir kaynak oluşturmayı hedefliyor.
Bu bakımdan kitap, postdramatik kuramın anavatanında yaşayan ve günümüzün sahnelemelerine dair onlarca farklı örnek ortaya koymuş olan Frank Castorf, Andreas Kriegenburg, Thomas Ostermeier, Cristoph Marthaler, Rimini Protokoll gibi yönetmen ve toplulukları yeni rejimin ürettiği estetik zenginliğin birer taşıyıcısı olarak ele alıp inceliyor.