“Bir tuğla bile yıkılmaz bu mahallede. Sen söylenenlere bakma. Fos hepsi. Kofti! Bir gecede çıkarıveririz senin evi biz. Geceleyin başlarız, sabaha çatıyı örttük mü artık korkma. Sonra sen sağ ben selamet!”
İki gönül bir olunca samanlık seyran olur derler ama Sabah Olmasın’da, alelacele evlenen Kemal ve Nevin’i bekleyen tüm acımasızlığı ve can yakıcılığıyla barınma sorunudur. Başlarını sokacak bir ev bulamaz çiçeği burnunda bu çift. Mahalleli seferber olur; zaten evlerin çoğu kaçak, gecekondudur. Onlara da “sabah olmadan” gece yarısı ile şafak vakti arasında bir ev konduruvereceklerdir.
“Bir tuğla bile yıkılmaz bu mahallede. Sen söylenenlere bakma. Fos hepsi. Kofti! Bir gecede çıkarıveririz senin evi biz. Geceleyin başlarız, sabaha çatıyı örttük mü artık korkma. Sonra sen sağ ben selamet!”
İki gönül bir olunca samanlık seyran olur derler ama Sabah Olmasın’da, alelacele evlenen Kemal ve Nevin’i bekleyen tüm acımasızlığı ve can yakıcılığıyla barınma sorunudur. Başlarını sokacak bir ev bulamaz çiçeği burnunda bu çift. Mahalleli seferber olur; zaten evlerin çoğu kaçak, gecekondudur. Onlara da “sabah olmadan” gece yarısı ile şafak vakti arasında bir ev konduruvereceklerdir.
Vittorio De Sica’nın Il Tetto (Yuvasızlar, 1956) ve Metin Erksan’ın Acı Hayat (1962) filmi gibi Tarık Dursun K. da bu romanında genç bir çifti merkeze alarak barınma sorununu irdeliyor. 1960’ta yazılan bu roman, ele aldığı bu sorunla, ne yazık ki, halen güncel. Zaten sanat eserlerini ölümsüz kılan da bu değil midir?