“Her sanatçı, içinden çıktığı toplumun insanlarını konu alır; onun için en büyük gerçek, kendi insanlarının gerçeğidir.”
Kemal Tahir’in bir romancı olarak çıktığı uzun ve meşakkatli yolculuğunun ilk durağı ve ilk romanı olan Sağırdere, insanımızın yoksulluk ve gurbetle sınandığı, genç Cumhuriyet’in taşradaki sancılarına odaklanıyor. Türkiye’nin modernleşme meselesinin taşra-merkez arasındaki etkileşim üzerinden ele alındığı bu roman, insanlar arasındaki iktidar ilişkilerinin evrenselliği ile çeperini genişletiyor.
Toplumu, hazır kalıplar; köyü, ütopik klişeler ile anlamaya çalışan bütün yaklaşımların tersine Kemal
“Her sanatçı, içinden çıktığı toplumun insanlarını konu alır; onun için en büyük gerçek, kendi insanlarının gerçeğidir.”
Kemal Tahir’in bir romancı olarak çıktığı uzun ve meşakkatli yolculuğunun ilk durağı ve ilk romanı olan Sağırdere, insanımızın yoksulluk ve gurbetle sınandığı, genç Cumhuriyet’in taşradaki sancılarına odaklanıyor. Türkiye’nin modernleşme meselesinin taşra-merkez arasındaki etkileşim üzerinden ele alındığı bu roman, insanlar arasındaki iktidar ilişkilerinin evrenselliği ile çeperini genişletiyor.
Toplumu, hazır kalıplar; köyü, ütopik klişeler ile anlamaya çalışan bütün yaklaşımların tersine Kemal Tahir, kendi insanının gerçeğine odaklanarak deneyim ve gözlemin ışığında önemli çıktılar elde ediyor. Renkli üslubu ile okurlarının zihninde oluşturduğu son derece gerçekçi roman kahramanlarını toplumsal çözülmelerin içinde sınıyor.
Sağırdere, onun benzersiz roman evreninin giriş kapılarından biri olarak her daim tazeliğini korumakta.