Şu esas duruşta asker selamı veren kısa pantolonlu çocuk benim. Alman Harbi yıllarıydı. Her gece biraz daha karanlık… Topla tüfekle olmasa da, dişimizle, tırnağımızla ve yaşadığımız sefaletle bizler de içindeydik savaşın. Ayaklarımız çıplak, kılığımız kıyafetimiz haliyle biraz perişan. Ama olsun, utanıp çekinecek kimsemiz yoktu ki… Biz çok nadir çıkardık insan içine. Şu yamaçtaki beyaz deniz feneri var ya, işte orada yaşardık, herkesten uzakta…
Farkında değildik o zamanlar hiçbirimiz; yalnızlık ve yoksulluk nasibimiz olsa da, meğer çocukluk günlerimizin o son demleri aslında hayatımızın en güzel dönemleriymiş…
Fırat Sunel duygu yüklü bu romanında, herkesten ve her şeyden uzak bir deniz fenerinin ıssızlığında yaşam mücadelesi
Şu esas duruşta asker selamı veren kısa pantolonlu çocuk benim. Alman Harbi yıllarıydı. Her gece biraz daha karanlık… Topla tüfekle olmasa da, dişimizle, tırnağımızla ve yaşadığımız sefaletle bizler de içindeydik savaşın. Ayaklarımız çıplak, kılığımız kıyafetimiz haliyle biraz perişan. Ama olsun, utanıp çekinecek kimsemiz yoktu ki… Biz çok nadir çıkardık insan içine. Şu yamaçtaki beyaz deniz feneri var ya, işte orada yaşardık, herkesten uzakta…
Farkında değildik o zamanlar hiçbirimiz; yalnızlık ve yoksulluk nasibimiz olsa da, meğer çocukluk günlerimizin o son demleri aslında hayatımızın en güzel dönemleriymiş…
Fırat Sunel duygu yüklü bu romanında, herkesten ve her şeyden uzak bir deniz fenerinin ıssızlığında yaşam mücadelesi veren, köklerinden koparılmış bir ailenin dramını çocukluk günlerinin masumiyetiyle anlatıyor.
Günün birinde karşılarındaki adaların Nazi orduları tarafından işgal edilmesi acı hatıraları depreştirir ve geçmişin gölgesinde ailenin hayatı hızla değişir…