Saygon’da yaşayan İngiliz gazeteci Fowler, 1950’lerin başında Vietnam’da sömürgeci Fransa’nın komünistlerin liderliğindeki güçlerle sonu gelmeyen savaşını izlemektedir. Washington’ın gizemli bir görevle şehre gönderdiği Pyle adlı genç Amerikalı’yla tanışır. Ülkesinin bölgede sömürgecilik ile komünizm arasında bir “üçüncü yol” bularak yararlı olabileceğini düşünen bu “sessiz ve masum” Amerikalı’nın faaliyetlerinin yol açtığı felaket büyük olur. Graham Greene, masumiyet ve idealizmin de bazen son derece yıkıcı sonuçlar doğurabileceğine işaret eder. Capcanlı sahnelerle olağanüstü bir Vietnam atmosferi yaratırken, ülkedeki karmaşık politik durumu, Fowler ile Pyle’ın Vietnamlı bir kadın için girdikleri rekabetle iç içe geçirir. Sessiz Amerika
Saygon’da yaşayan İngiliz gazeteci Fowler, 1950’lerin başında Vietnam’da sömürgeci Fransa’nın komünistlerin liderliğindeki güçlerle sonu gelmeyen savaşını izlemektedir. Washington’ın gizemli bir görevle şehre gönderdiği Pyle adlı genç Amerikalı’yla tanışır. Ülkesinin bölgede sömürgecilik ile komünizm arasında bir “üçüncü yol” bularak yararlı olabileceğini düşünen bu “sessiz ve masum” Amerikalı’nın faaliyetlerinin yol açtığı felaket büyük olur. Graham Greene, masumiyet ve idealizmin de bazen son derece yıkıcı sonuçlar doğurabileceğine işaret eder. Capcanlı sahnelerle olağanüstü bir Vietnam atmosferi yaratırken, ülkedeki karmaşık politik durumu, Fowler ile Pyle’ın Vietnamlı bir kadın için girdikleri rekabetle iç içe geçirir. Sessiz Amerikalı, ABD’nin hakkında hiçbir şey bilmediği bir ülkenin iç işlerine karışmasına yönelik sert eleştirisiyle dikkat çeker. Greene, Vietnam Savaşı’ndan önce yazdığı 1955 tarihli romanında, ABD’nin dünyanın “demokrasi bekçisi” olduğuna inanılan bir dönemde, çok geçmeden Vietnam’da kendini içinde bulacağı çıkmazı da öngörmüştür.