Fransız edebiyatının esrarengiz yazarı, kuramcı ve filozof Maurice Blanchot, olağan hikâye anlatımına meydan okuyan metinleriyle edebiyat ve felsefe arasındaki sınırları ortadan kaldırmıştır. Eseri başta Hegel'le, sonra Heidegger, Nietzsche, Levinas ve Bataille'la diyalog oluşturur. Blanchot'yu okumak, dilin kafa karıştırıcı gücüne derinden ve isteyerek teslim olmaktır. Onu okumak, ruhun konuştuğunu ilk kez duymak gibidir. 63 yıl önce yazılmasına rağmen “Son İnsan” postmodernizmin yenilikçi bir eseri olarak var olmaya ve okurlarıyla cesur bir okuma deneyimi için buluşmaya devam ediyor.
“Kırılmış bir insan mıydı? En başından beri hep çöküşte miydi? Ne bekliyordu? Neyi kurtarabileceğini umuyordu? Onun için ne yapabilirdik? Her
Fransız edebiyatının esrarengiz yazarı, kuramcı ve filozof Maurice Blanchot, olağan hikâye anlatımına meydan okuyan metinleriyle edebiyat ve felsefe arasındaki sınırları ortadan kaldırmıştır. Eseri başta Hegel'le, sonra Heidegger, Nietzsche, Levinas ve Bataille'la diyalog oluşturur. Blanchot'yu okumak, dilin kafa karıştırıcı gücüne derinden ve isteyerek teslim olmaktır. Onu okumak, ruhun konuştuğunu ilk kez duymak gibidir. 63 yıl önce yazılmasına rağmen “Son İnsan” postmodernizmin yenilikçi bir eseri olarak var olmaya ve okurlarıyla cesur bir okuma deneyimi için buluşmaya devam ediyor.
“Kırılmış bir insan mıydı? En başından beri hep çöküşte miydi? Ne bekliyordu? Neyi kurtarabileceğini umuyordu? Onun için ne yapabilirdik? Her sözümüze bu kadar açlıkla özlem duymak niye? Bütünüyle mi bırakıldın? Kendin için konuşamaz mısın? Senin yokluğunda biz mi düşünmeliyiz, senin yerine biz mi ölmeliyiz?”