Türk yazınının anlatı ormanında yeşeren ve doğrudan ölümsüzlüğe yürüyen Sükût Ayyuka Çıkar; büyülü yılanlardan, ejder yüreklerden, haritalardan, oyunlardan, çeşmelerden, sulardan, rüyalardan, kadim dillerden doğan; hiç duyulmamış ancak tanıdık bir masal.
Doğu’nun heybesindeki hikâyeleri gün yüzüne çıkaran Yücel Balku sisli dağ eteklerindeki kayıp manastırları, göllerin kalbindeki batık şehirleri, ak pürçekli ninelerin kadim ve kederli kelimelerle anlattığı eski masalları; su üstüne çizilmiş haritaları zamanı ve mekânı kendinden menkul bir âlemde buluşturuy
Türk yazınının anlatı ormanında yeşeren ve doğrudan ölümsüzlüğe yürüyen Sükût Ayyuka Çıkar; büyülü yılanlardan, ejder yüreklerden, haritalardan, oyunlardan, çeşmelerden, sulardan, rüyalardan, kadim dillerden doğan; hiç duyulmamış ancak tanıdık bir masal.
Doğu’nun heybesindeki hikâyeleri gün yüzüne çıkaran Yücel Balku sisli dağ eteklerindeki kayıp manastırları, göllerin kalbindeki batık şehirleri, ak pürçekli ninelerin kadim ve kederli kelimelerle anlattığı eski masalları; su üstüne çizilmiş haritaları zamanı ve mekânı kendinden menkul bir âlemde buluşturuyor. Balku, büyük ve zor sorularını Sükût Ayyuka Çıkar ile sonsuzluğa bırakıyor.
Asıl mesele Çerbetân, nargile tütüyor henüz. Duman neyi söyleyebilir ki kıvrıla kıvrana? Bal gibi biliyoruz aslında; bir aşk bitebilir, tütün tükenebilir, milyonlarca çocuğa babalık edebilir bir insan. Unutmak da mümkün belki ama hayat bitmese iyi olur değil mi, böyle kıvrıla kıvrana!