Mahallenin erkek çocukları çıkmaz sokakta ayaktopu oynuyorlardı. Birdenbire orada beliren on yaşlarında bir kız, meşin topu kapıp kaçmaya başladı. Oğlanlar hemen peşine takıldılar. Vargüçleriyle ona yetişmeye çalışıyor, bir yandan da «Bırak o topu, Suna, yoksa fena olacaksın!» diye bağırıyorlardı.
Suna oğlanların önünde yel gibi koşuyordu. Mahallenin en güçlü çocukları Hüseyin'le Osman bile ona yetişemiyorlardı. Hepsi de soluk soluğaydı. Yüzleri kıpkırmızı olmuştu. Bedenlerinden ter fışkırıyordu. İçlerinde korkunç bir öfke kabarmıştı. Kovalamaca uzadıkça, bu öfke çığı gibi büyüyordu. Oyunun en tatlı, en coşkulu yerinde Suna'nın topu kapıp kaçması, oyuncu çocukları çileden çıkarımştı.
(Kitabın Girişinden)