“Bu hayâl-i âlemi gözden geçirmektir hüner
Nice Karagözleri mahvetti suret perdesi”
Hayat sandığımızdan çok daha renklidir. Günlük yaşam içerisinde sıradan görünen karşılaşmalar hiç beklenmedik neticeler doğurur. Yan yana gelmeyeceğini düşündüğümüz nice insan kaderin cilvesiyle bir araya gelir, karşılaşır. Her karşılaşma bir iz bırakır; bu izler bazen hatıraların satır aralarında, bazen bir romanda, bazen bir resmî evrakta saklanıverir. Bütün bu -görünüşte- anlamsız izleri bir araya getirmek, bunlardan anlamlı bir hikâye &c
“Bu hayâl-i âlemi gözden geçirmektir hüner
Nice Karagözleri mahvetti suret perdesi”
Hayat sandığımızdan çok daha renklidir. Günlük yaşam içerisinde sıradan görünen karşılaşmalar hiç beklenmedik neticeler doğurur. Yan yana gelmeyeceğini düşündüğümüz nice insan kaderin cilvesiyle bir araya gelir, karşılaşır. Her karşılaşma bir iz bırakır; bu izler bazen hatıraların satır aralarında, bazen bir romanda, bazen bir resmî evrakta saklanıverir. Bütün bu -görünüşte- anlamsız izleri bir araya getirmek, bunlardan anlamlı bir hikâye çıkarabilmek de tarihçinin/yazarın anlatım ve muhakeme kudretine kalır.
İşte, elinizdeki kitap, kaybolan nice hayattan kurtarılmış birkaç parçadan ibarettir. Bu iki kapak arasında sahne kariyeri için tekkesini terk eden yahut mucitlikle uğraşan bir şeyhi, İstanbul’u güldürürken kendisi tekke meydanında gözyaşı döken bir dervişi, şöhretli şairlerin ve yazarların tekkelerle alakasını buldukça kâh şaşıracak, kâh eğlenecek, kâh hüzünlenecek, ancak her şeyden önce suret perdesinde bir dem görünüp kaybolan nice ismin ayak izlerini takip edeceksiniz. Bu yolculukta fakir yazarınız yalnız size eşlik edecektir.