Bilimin geldiği noktada evren ve insan varoluşunu anlamaya çalışan tüm disiplinlerin -psikoloji, felsefe, din, pozitif bilimler, kozmoloji, mikrobiyoloji- aralarındaki kalın perdelerin Kuantum fiziğindeki gelişmeler sayesinde kalkmasına ve hakikâtin ışığının zihnimizi aydınlatmasına şahit oluyoruz. Bu sayede hayata ve hayattaki yerimize olan bakışımızı biraz daha derinleştirip genişletmeye başlıyoruz. Bir anlamda Platon’un belirttiği gibi içimizde zaten var olan bilgiyi anımsamaya yani “uyanmaya” başlıyoruz. Yaşadığımız dünya hayatı sembolik bir rüyadır, asıl uyku yaşamaktır. Uyanış ise gözlerin rüyaya kapanıp, saf bilincin aslolan gerçekli
Bilimin geldiği noktada evren ve insan varoluşunu anlamaya çalışan tüm disiplinlerin -psikoloji, felsefe, din, pozitif bilimler, kozmoloji, mikrobiyoloji- aralarındaki kalın perdelerin Kuantum fiziğindeki gelişmeler sayesinde kalkmasına ve hakikâtin ışığının zihnimizi aydınlatmasına şahit oluyoruz. Bu sayede hayata ve hayattaki yerimize olan bakışımızı biraz daha derinleştirip genişletmeye başlıyoruz. Bir anlamda Platon’un belirttiği gibi içimizde zaten var olan bilgiyi anımsamaya yani “uyanmaya” başlıyoruz. Yaşadığımız dünya hayatı sembolik bir rüyadır, asıl uyku yaşamaktır. Uyanış ise gözlerin rüyaya kapanıp, saf bilincin aslolan gerçekliğine uyanmasıdır. Yuvaya dönüştür, sınırlılıktan kopuştur. Sılaya kavuşmaktır. Evrensel sevginin sonsuz dansının yeniden başlamasıdır. Işıkla, aşkla ve öz kaynakla içsel olarak yeniden sevişmektir. Ve bu uyanışın yaşadığımız bir simülasyonda, bir mekânda değil de bir bilinç düzeyinde gerçekleştiğinin farkındalığıdır. O, bilimin ve ilimin ışığında ve varoluşu döndüren sevginin dokunuşunda yeniden hatırlama “anemnesis” ânının gerçekleşmesidir.