Önasya arkeolojisinde özellikle MÖ 5. binyıldan, Obeyd Dönemi’nden sonra çıkışı net olarak görülen tapınak olgusu Neolitik Çağ için erken bir olgu olarak görülmüştür. Tarihöncesi arkeolojisi ve bir yerde protohistoryanın da iki anabilim dalının paylaştığı Neolitik Çağ arkeolojisi, söz konusu dönemi daha yalın, yalnızca sabit bir geçim ekonomisine dayalı basit köy yerleşimleri olarak görmüş, düşünce akımlarına veya o dönemin kavramsal çerçevesine bağlı olarak meseleyi daha geç ele almak zorunda kalmıştır. İlk olarak Şanlıurfa ili Atatürk baraj alanınd
Önasya arkeolojisinde özellikle MÖ 5. binyıldan, Obeyd Dönemi’nden sonra çıkışı net olarak görülen tapınak olgusu Neolitik Çağ için erken bir olgu olarak görülmüştür. Tarihöncesi arkeolojisi ve bir yerde protohistoryanın da iki anabilim dalının paylaştığı Neolitik Çağ arkeolojisi, söz konusu dönemi daha yalın, yalnızca sabit bir geçim ekonomisine dayalı basit köy yerleşimleri olarak görmüş, düşünce akımlarına veya o dönemin kavramsal çerçevesine bağlı olarak meseleyi daha geç ele almak zorunda kalmıştır. İlk olarak Şanlıurfa ili Atatürk baraj alanında keşfedilen Nevalı Çori yerleşmesinde Harald Hauptmann’ın net olarak tanımladığı, yerleşmenin hemen yanında yer alan “Kült Yapısı” adı verilen tapınak yapısı bu tür inanç yapılarının en somut örneği olmuştur. Sonrasında yine Şanlıurfa Harran bölgesi Tek Tek Dağları’nda keşfedilen, 1995’te kazılan sıradışı tapınak yapıları ile Göbekli Tepe, Önasya’da Neolitik Çağ’ın başlangıcındaki basit avcı-toplayıcı toplulukların çok ötesinde, gelişkin soyutlaştırmalara ve standart bir simgecilik anlayışına dayanan dinî kurumlara sahip ve gelişkin yerleşim modelleri sunan bir toplum yapısı ile karşı karşıya olunduğunu göstermiştir. Bu tapınaklar ve görülen standartlaşan zengin, eşine az rastlanır bir ikonografi anlayışının Mezopotamya’da yaklaşık 5000 sene sonra daha çok Uruk Dönemi’nin (Güney Mezopotamya’da) sonunda erken devlet biçimlerinin çıkışına kadar görülmeyişi de ilginçtir. Bu olguların, dönemin anlayışı içinde kavranması ağı ilerlerken, tarihsel tartışma içinde konu ancak Göbekli Tepe’de ortaya çıkan sıradışı ve anıtsal yapı grubu ile tartışmayı ivmelendirmiş ve 1990’ların ikinci yarısından sonra “söylemin” Göbekli Tepe’de rastlanan anıtsal işgücü ve kolektif organizasyonu gösteren bu anıtsal tapınak yapılarında görülen emek yoğunluğun, uzmanlaşma ve toplumsal örgütlenme görüntülerini açıklamakta yeterli olamadığı anlaşılmıştır. Bugüne kadar hâlâ bu yapıların Schmidt ve Özdoğan tarafından tapınak olarak adlandırılmalarına rağmen, geçmişten gelen şüpheci ve kafa karışıklığının etkisiyle hâlâ Göbekli Tepe ve Nevalı Çori yapılarının “komünal yapısı”, “kamu yapıları” ve gibi sınıflandırılmalarının bu yapıların anlaşılmasını zorlaştırmakta ve bir dikotomi oluşturmaktadır.