İstanbul’da bir ceviz ağacıdır o, Gülhane Parkı’nı kendine mesken edinmiş, bin yıllar boyu orada kök salmış. Elleri vardır milyonlarca, uzanır insanlara, insanlığa dallarıyla. Bir hasretlik türküsüdür, bir sokak lambasının solgun ışığında bekler durur sevgiliyi; birdenbire kalkar, köpürür. Çığlık olur göğünde hışırtısı yapraklarının… İstanbul’un… Baharları ilk önce o çiçeklenir, yüzünü döner güneşe, güz gelince hüzünle yavaştan döker altın rengi yapraklarını, bir halı serer üşüyen çıplak ayaklı çocuklara…
Bir İstanbullu şairin öyküs&u
İstanbul’da bir ceviz ağacıdır o, Gülhane Parkı’nı kendine mesken edinmiş, bin yıllar boyu orada kök salmış. Elleri vardır milyonlarca, uzanır insanlara, insanlığa dallarıyla. Bir hasretlik türküsüdür, bir sokak lambasının solgun ışığında bekler durur sevgiliyi; birdenbire kalkar, köpürür. Çığlık olur göğünde hışırtısı yapraklarının… İstanbul’un… Baharları ilk önce o çiçeklenir, yüzünü döner güneşe, güz gelince hüzünle yavaştan döker altın rengi yapraklarını, bir halı serer üşüyen çıplak ayaklı çocuklara…
Bir İstanbullu şairin öyküsüdür bu, bir vatan haininin. Nereye gitse memleketini yüreğinde taşımış, gittiği her yeri memleket yapmış bir vatan haininin öyküsüdür bu. Bir kanunla Anadolu’dan, yurdundan koparılmaya çalışılan ama halkının dilinde her yeni gün bambaşka bir söz olarak bayraklaşan Nâzım Hikmet’in öyküsüdür…