Devlet kuruculuk ve teşkilâtçılıkta kabiliyetli, bu itibarla da toleranslı, nizamperver, fütûhata yakın fakat sömürücü değil, hakikatlere açık, gerçekçi bir millet olarak tanınan Türklerin bu özellikleri düşünce sistemlerinden temellenmektedir. Türk ne her şeyi, insana sağladığı fayda derecesinde değerlendiren maddeci eski Grek gibi, ne de kâinat meçhulleri âlemi sayıp çözemediği hadiseleri hemen "mucize"ye bağlayan Sâmî-İranlı-Hindli gibi düşünmektedir. Türk´ün mevcut düşünce tarzları arasındaki yeri, mutedil ölçüde akılcı-maneviyatçı olmaktır. Bu hususiyet İslâm felsefî tefekküründe mühim rol oynamış, dolayısıyla Türk kültür çevresine mensup şahsiyetler müsbet düşünce ve ilim sahasında büyük hizmetler ifa etmişlerdir.
Bu ortamda, iradeyi ön safa alan, ilahî emirleri akıl ve deliller ışığında kavrayan İslamî düşünce tarzının gelişmesi, zaman ve mekân şartlarını gözeten bir hukuk nizamı, eski Bozkır Türk siyasî teşekküllerinde görülen devlet anlayışı, vicdan hürriyeti ve askerî geleneklerin İslâm´la terkibi, siyasetten ilme, sanata kadar hayatın her safhasında Türk üslûplu bir İslâm anlayışını ve uygulamasını meydana getirmiştir. Elinizdeki kitap, bu sentezin tarihî sürecini özetlemektedir.