Paul Auster’dan ilginç bir anı roman. Kitabın “Görünmeyen Bir Adamın Portresi” başlıklı bölümünde, yazar, babasının ölümünden sonraki duygularını ve anılarını anlatıyor; ikinci bölüm olan “Anı Kitabı”ndaysa merceği bu defa kendi babalık konumuna odaklıyor. Kendinden ve gerçeklerden kaçıp var olmamayı seçen, düz ve yavan kişilikli bir baba ile onun karşısında, dünyayı sorgulayan ve onu kavramaya çalışan diğer bir baba, Paul Auster, romanın yaşamsal eksenini oluşturuyorlar. Yazar, baba oğul söylencelerine yaptığı göndermelerle bu ilişkiyi yeniden irdelerken yaşam, ölüm, bellek, dil üzerine de kafa yoruyor, öykülemenin ve yazmanın doğasındaki müthiş yalnızlığa dikkat çekiyor.