“(…) Bizim mitolojimiz, hem içeride hem dışarıda olan sonsuz uzay ve ışığa ait olmalı. Gece kelebekleri gibi, onun çekici büyüsüne kapılmışız, dışarıya, Ay’a doğru uçuyoruz ve aynı zamanda da içeri doğru uçuyoruz. Bizim kendi gezegenimizde bütün ayırt edici ufuklar dağıldı. Artık sevgimizi eve ait kılarak başkasına saldırganlık besleyemeyiz; çünkü bu ‘Uzaygemisi Dünya’da artık, başka bir yer yok ve başkalarından veya başka bir yerden söz edip bunları öğreten bir mitoloji bu zamanın gereklerini karşılayamaz.
Baştaki sorumuza geri dönelim: yeni mitolo
“(…) Bizim mitolojimiz, hem içeride hem dışarıda olan sonsuz uzay ve ışığa ait olmalı. Gece kelebekleri gibi, onun çekici büyüsüne kapılmışız, dışarıya, Ay’a doğru uçuyoruz ve aynı zamanda da içeri doğru uçuyoruz. Bizim kendi gezegenimizde bütün ayırt edici ufuklar dağıldı. Artık sevgimizi eve ait kılarak başkasına saldırganlık besleyemeyiz; çünkü bu ‘Uzaygemisi Dünya’da artık, başka bir yer yok ve başkalarından veya başka bir yerden söz edip bunları öğreten bir mitoloji bu zamanın gereklerini karşılayamaz.
Baştaki sorumuza geri dönelim: yeni mitoloji nedir – veya ne olmalı?
Eski, sonsuz, ebedi, ‘öznel anlamıyla’ ne anımsanan bir geçmiş ne de tasarlanan bir geleceğe ait olmadan şiirsel olarak yenilenen ve insan soyu yaşadıkça hep böyle kalacak olan mitoloji, şimdi, ‘halkların’ dalkavukluğunun değil, kendini bilen insanların, bu güzel gezegende kendilerine bir yer edinmek için kavga eden egoların değil, eşit biçimde Başıboş Zihnin merkezi olan, ufuk olmadan her biri kendi yolunda hep birlikte uyananların mitolojisi olacak.” (Joseph Campbell)