“Yer mavi. Göğmavi. Su mavi. Neredeyse tüm renklerin maviden doğduğuna iman edecek kadar. Çokmavi. ‘Bu gök deniz nerede var?’ Nerede olacak maviden başka? Başlangıçta her şey maviymiş, yavaş yavaş ayrılmışlar birbirlerinden. Mavinin birazı yerde kalmış, birazını su almış, birazı da göğe varmış. Gökten üç elma düştü. Maviden de üç kardeş: Yerkardeş, sukardeş, göğkardeş.”
Su; hayatın başlangıcı, varlığın özü. Sırtında gemileri, iskeleleri taşıyan; maviyle soluyanları karnında büyüten bir dişi ruh. Kimi zaman rüyaların fısıldandığı bir sığınak, kimi zaman gidenin arkasından dök&u
“Yer mavi. Göğmavi. Su mavi. Neredeyse tüm renklerin maviden doğduğuna iman edecek kadar. Çokmavi. ‘Bu gök deniz nerede var?’ Nerede olacak maviden başka? Başlangıçta her şey maviymiş, yavaş yavaş ayrılmışlar birbirlerinden. Mavinin birazı yerde kalmış, birazını su almış, birazı da göğe varmış. Gökten üç elma düştü. Maviden de üç kardeş: Yerkardeş, sukardeş, göğkardeş.”
Su; hayatın başlangıcı, varlığın özü. Sırtında gemileri, iskeleleri taşıyan; maviyle soluyanları karnında büyüten bir dişi ruh. Kimi zaman rüyaların fısıldandığı bir sığınak, kimi zaman gidenin arkasından dökülen bir eşlikçi. Tükenmeyen, tazelenen ve tazeleyen bir şifacı.
Haydar Ergülen, okura bir yol alfabesi sunduğu Yayan Yapıldak’tan sonra bu kez suyun izinden düşüyor harflerin peşine. Yel Yepelek’te denizlere, gemilere, limanlara ve elbette su edebiyatına dair eski sözcükleri hatırlatıp yenilerini yaratıyor o tanıdık şiirsel üslubuyla.