Yerküremizin çok uzak olmayan bir gelecekte boş bir ceviz gibi yuvarlanacak olmasına inanmak istemiyor gibiyiz… Oysaki iklim değişikliği; artan sıcaklık, aniden sele çeviren yağışlar, kuraklık, gıda ile temiz ve içilebilir su kıtlığı, hava kirliliği, salgın hastalıklar, göçler ve orman yangınları şeklinde kendini göstermektedir. Sadece günlük haber değeri olarak görülen bu felaketler aslında bizleri ekosistemden adım adım mahrum bırakmaktadır. Acilen çözüm bulunması gereken küresel bir ekolojik krizle karşı karşıya olduğumuz gerçeğiyle artık yüzleşmeliyiz… Ulusal ve uluslararası mekanizmalar ise esas
Yerküremizin çok uzak olmayan bir gelecekte boş bir ceviz gibi yuvarlanacak olmasına inanmak istemiyor gibiyiz… Oysaki iklim değişikliği; artan sıcaklık, aniden sele çeviren yağışlar, kuraklık, gıda ile temiz ve içilebilir su kıtlığı, hava kirliliği, salgın hastalıklar, göçler ve orman yangınları şeklinde kendini göstermektedir. Sadece günlük haber değeri olarak görülen bu felaketler aslında bizleri ekosistemden adım adım mahrum bırakmaktadır. Acilen çözüm bulunması gereken küresel bir ekolojik krizle karşı karşıya olduğumuz gerçeğiyle artık yüzleşmeliyiz… Ulusal ve uluslararası mekanizmalar ise esaslı bir çözüm getirmek yerine maalesef ya sorunu görmezden gelmekte ya da yüzeysel önlemler almaktadır. Buna karşın anayasalcılık yöntemini kullanarak yeni bir yerküre tasarlamamız mümkün olabilir. Günümüz antroposantrik hukuk bakış açısının ekolojik krizi yeniden ürettiğini tespit ettikten sonra eko merkezli yaklaşımlarla bu küresel sorunu durdurabiliriz. Bu kitap, doğayı merkeze alan alternatif bir hukuk sistemi için toplum sözleşmesi olarak da nitelendirilen anayasalara doğayla sözleşmenin nasıl eklemlenebileceğinin çerçevesini çizerek, farklı bir perspektif sunuyor!