Daha önce “aynının cehennemi”nden söz ederek “seçilmiş tek adam rejimleri”ni anlamak için anahtar bir kavram öneren Byung-Chul Han, bu kez, “Yeryüzü, kendini mutlak kabul eden öznenin karşı kutbudur. Özneyi kendi tutsaklığından kurtarır,” diyor. Kendini mutlaklaştıran küstah öznenin her gün suratımıza kustuğu lakırdıları ciddiye almayarak hem zavallılığının altını çiziyor hem de ona bir çıkış yolu gösteriyor: Yeryüzü.
Sıradan bir sözcük değil yeryüzü. İnsan zihninin bir ürünü olan dünya ile kendi farkını ayırabilmek için özenilmiş ve düşünülmüş bir sözcük. Çünkü insan zihninin vardığı yer inkâr edilemeyecek bir gerçeklik olarak gözlerimizin önünde duruyor: can çekişen Marmara Denizi! Bir canlı türü olarak insanın dünyaya yüklediği a
Daha önce “aynının cehennemi”nden söz ederek “seçilmiş tek adam rejimleri”ni anlamak için anahtar bir kavram öneren Byung-Chul Han, bu kez, “Yeryüzü, kendini mutlak kabul eden öznenin karşı kutbudur. Özneyi kendi tutsaklığından kurtarır,” diyor. Kendini mutlaklaştıran küstah öznenin her gün suratımıza kustuğu lakırdıları ciddiye almayarak hem zavallılığının altını çiziyor hem de ona bir çıkış yolu gösteriyor: Yeryüzü.
Sıradan bir sözcük değil yeryüzü. İnsan zihninin bir ürünü olan dünya ile kendi farkını ayırabilmek için özenilmiş ve düşünülmüş bir sözcük. Çünkü insan zihninin vardığı yer inkâr edilemeyecek bir gerçeklik olarak gözlerimizin önünde duruyor: can çekişen Marmara Denizi! Bir canlı türü olarak insanın dünyaya yüklediği anlamın ulaştığı son nokta.
Bu yüzden yazar dünyaya uzaktan, yeryüzünün en yalın ifadesi olan bahçeden, nesne üretiminin henüz başlamadığı yerden bakmayı öneriyor. Bilgisayar ya da akıllı telefon ekranı ile bahçenin duyularımıza verdiği esin farkı üzerine düşünüyor ve “Bahçe zamanı başkalarının zamanıdır,” diyerek başkaya yüklediğimiz anlama çiçekleri de katıyor.
Çiçeklerle sarhoş olan, onların zamanında yaşamayı sevenleri dünya’ya değil yeryüzü’ne davet ediyor bu kitap.
Ömer Faruk