Ruhumun içerisinde beliriverdin, biliyordum geleceğini. Bekliyordum da Seni. Tıpkı kışın donmuş ve ıssız, acı çekerek bekleyen yeryüzü gibi Seni bekliyordum. Sen baharsın, ağır ağır geliyor ve ruhumun içine doğru ilerliyorsun. Senin geçişinle düşüncelerim açılıp çiçeğe duruyor ve güzel kokular saçıyor. Senin ayaklarının altında umudun rengi filizlenip gülümsüyor.
Gerçekleşmesi imkânsız bir kavuşma, arzudan sarhoş, hezeyan içinde genç bir âşık, sevilen kadına duyulan hayranlık ve çekilen ıstırap… Tüm bunlar Yılan ve Zambak’ta antik dünya
Ruhumun içerisinde beliriverdin, biliyordum geleceğini. Bekliyordum da Seni. Tıpkı kışın donmuş ve ıssız, acı çekerek bekleyen yeryüzü gibi Seni bekliyordum. Sen baharsın, ağır ağır geliyor ve ruhumun içine doğru ilerliyorsun. Senin geçişinle düşüncelerim açılıp çiçeğe duruyor ve güzel kokular saçıyor. Senin ayaklarının altında umudun rengi filizlenip gülümsüyor.
Gerçekleşmesi imkânsız bir kavuşma, arzudan sarhoş, hezeyan içinde genç bir âşık, sevilen kadına duyulan hayranlık ve çekilen ıstırap… Tüm bunlar Yılan ve Zambak’ta antik dünyanın erotik imgeleriyle parıldayan düzyazı-şiire dönüşürken, yaşam ve ölüm, varoluş ve aşk üzerine kaygılarla içe içe geçiyor.
Modern Yunan edebiyatının en mühim isimlerinden biri olan Kazancakis’in yirmi yaşındayken günlük biçiminde yazdığı, 1906’da Karma Nirvami mahlasıyla yayımladığı Yılan ve Zambak, büyük bir yazarın ayak seslerini duyuran sembolizm yüklü bir ilk metin.