Yolun bittiği yerde başladı hikâye. Buraya çok az kişi geldi, çok az kişi gitti buradan. Buraya gelen başka yere gitmek için geldiği yerden geri dönmek zorunda kaldı. Devlet, sevmediği memurlarını buraya sürdü. Kızdığına “seni oraya sürerim” diye tehdit etti. Oysa orası ne Dostoyevski’nin gittiği Sibirya ne Ovidius’un cehennemi olarak gördüğü kara bir denizin kıyılardı. Dağlar arasında gizlenmiş, içinden coşkun ırmaklar akan şahane bir şehirdi. Orada yaşayanlar için “dünyanın en güzel yeri”ydi. Sağcılık-solculuk buradan yayılmıştı dünyaya, Klasik Kürt edebiyatının hemen hemen b&u
Yolun bittiği yerde başladı hikâye. Buraya çok az kişi geldi, çok az kişi gitti buradan. Buraya gelen başka yere gitmek için geldiği yerden geri dönmek zorunda kaldı. Devlet, sevmediği memurlarını buraya sürdü. Kızdığına “seni oraya sürerim” diye tehdit etti. Oysa orası ne Dostoyevski’nin gittiği Sibirya ne Ovidius’un cehennemi olarak gördüğü kara bir denizin kıyılardı. Dağlar arasında gizlenmiş, içinden coşkun ırmaklar akan şahane bir şehirdi. Orada yaşayanlar için “dünyanın en güzel yeri”ydi. Sağcılık-solculuk buradan yayılmıştı dünyaya, Klasik Kürt edebiyatının hemen hemen bütün ediplerinin, şairlerinin yurduydu. İlk Kürtçe mevlit burada yazılmıştı, ilmin, irfanın toprağıydı. Çağdaş bazı yazarların gemileri de burada kayaya çarpmıştı. Bu kitaptaki denemelerin tümü buraya dairdir. Buranın yoluna, suyuna, insanına, karına, dağına, yağmuruna dair…
Yol biter, ömür de biter; yeni hayatlar başlar, yeni yollar açılır sonra. İşte o uzak yoldan düşe kalka geldi kelimeler.
Yolculukla başladı hikâye.