Kapitalizmin bir yedek işgücü ordusuna duyduğu gereksinim uzun zamandır biliniyor. Genç işçiler açısından durum üretim sürecine katılımı beklemek, halihazırda sürecin içinde yer alanlar içinse dönemsel işsizlikler ve bekleyişler olarak tezahür ediyor.
Liberallerin atıfta bulunmayı çok sevdikleri "sözleşme özgürlüğü" tasavvurunu, İşçi sınıfı içinde emek rekabeti yaratıp onları asgari yaşam koşullarının altına iterek daha baştan kötürüm bırakan bu durum, kimileyin "yeni orta sınıf" denen ara konumlar için de bir tehdide dönüşmüş durumda. Kadrajımıza dünyanın neresini alırsak alalım, neoliberalizmin hüküm sürmeye başladığı tüm coğrafyalarda, "kültürel sermaye " sahibi ara konumların işçi sınıfıyla koşut bir bekleyiş içinde olduğunu görürüz. Ancak bu bekleyişin önemli bir farkı var: bu bekleyiş kervanına dahil olmuş eğitimli gençlerden, piyasa açısından işlevli kimi kültürel/bilgisel meziyetlere başkalarından önce sahip olmaları bekleniyor. Böylece bekleyişin kendisi bir koşuşturmacaya dönüşüyor. Eğitimli gençler, memuriyet sınavları, performans değerlendirmeleri, akreditasyonlar, sertifikalar gibi önlerinde dizilmiş engelleri, birbirleriyle yoğun rekabet içinde aşarak işgüçlerini satabildikleri bir "mutlu sona" ulaşmak için kıyasıya yarışıyor. Bu sonu belirsiz koşturmaca içinde yapının kendisindeki sorun gözden yitiyor; kimi durumlarda, bekleyişin ve işsizliğin nedeni, sorundan muzdarip olanlar tarafından bile bireysel yetersizliklerle ilişkilendiriliyor.
Bu bekleyişe, mevcut üretim ilişkilerini olumlayan ve yeniden üreten tepkilerin ötesinde tepkiler verilebilir mi? Bu bekleyişten, siyasal açıdan dönüştürücü olanaklar devşirilebilir mi? Salt bireysel kurtuluşu hedeflemeyen kolektif siyasal devinimler yaratılabilir mi? İşte, elinizdeki .alışma böylesi zor sorulara, sınıfsal bölünmeye - kastlar vasıtasıyla - toplumsal bölünmenin de eşlik ettiği güç bir coğrafya olan Hindistan'daki durum üzerinden yanıtlar arıyor; farklı kastlardan "beklemekte olan" orta sınıf gençler ve ailelerinin kimi zaman gündelik, ama -bekleyişin getirdiği bir zorunlulukla- çoğu zaman uzun vadeli ekonomik, politik ve kültürel stratejilerini çözümlüyor.