“Sevgili dostum, öyle memnun oldum ki bu karşılaşmadan! Düşünebiliyor musun? 1916’dan 1928’e on iki yıl olmuş, görüşmemişiz. Garson, iki beyaz şarap daha, nar likörü de olsun!”
Mişika bir meyhanede eski bir dostuyla karşılaşır. İkisi de çakırkeyiftir. Mişika anlatır, şarap gelir; şarap gelir, Mişika anlatır... Biz de bütün kitap boyunca Mişika’nın başından geçenleri okuruz. Tabiri caizse masaya bir sandalye de biz çekeriz yani.
Karşıdaki insanın kim olduğu, sohbetten sıkılıp sıkılmadığı belli değildir; dahası bu küçük ayrıntıyı umursamaz Mişika. Sadece anlatır. Belli bir noktadan sonra, şarabın da yardımından olacak, konu aşka gelir ve Mişika, Maria’yla yaşadığı büyük aşktan bahsetmeye başlar. Böylelikle bir ilişkinini başlan
“Sevgili dostum, öyle memnun oldum ki bu karşılaşmadan! Düşünebiliyor musun? 1916’dan 1928’e on iki yıl olmuş, görüşmemişiz. Garson, iki beyaz şarap daha, nar likörü de olsun!”
Mişika bir meyhanede eski bir dostuyla karşılaşır. İkisi de çakırkeyiftir. Mişika anlatır, şarap gelir; şarap gelir, Mişika anlatır... Biz de bütün kitap boyunca Mişika’nın başından geçenleri okuruz. Tabiri caizse masaya bir sandalye de biz çekeriz yani.
Karşıdaki insanın kim olduğu, sohbetten sıkılıp sıkılmadığı belli değildir; dahası bu küçük ayrıntıyı umursamaz Mişika. Sadece anlatır. Belli bir noktadan sonra, şarabın da yardımından olacak, konu aşka gelir ve Mişika, Maria’yla yaşadığı büyük aşktan bahsetmeye başlar. Böylelikle bir ilişkinini başlangıcını, heyecanını, monotonlaşma evresini ve sonucunu yavaş yavaş, gerçekten de bir dostu dinliyormuş gibi okuruz biz de.
“Ah, dönüşü yok; zamanın tekerleğini geri çeviremezsin,” der Mişika sürekli. İmkânsız bir dileğin gerçek olmasını istercesine.
Kuprin’in 1929 yılında kaleme aldığı bu kitap yer yer pişmanlık, yer yer hasret dolu bir “keşke”dir.