“Eğer geçmişte bireyin dramı sermaye tarafından sömürülmek idiyse, bugün çokluk için trajedi artık sömürülemez bile olmak, sermayenin artık hiç ihtiyaç duymadığı, bir kenara terk edilmiş ‘fuzuli insanlık’ içinde sürgün nesnesi olmaktır. Kapitalizmin ilk zamanlarında yalnızca zenci kölelerin maruz kaldığı sistemik tehlikeler, artık bütün alt insanlıklar için norm haline gelmemişse bile, hepsinin payına düşeni oluşturuyor. Zenci olma koşulunun bu evrenselleşme eğilimi, yepyeni emperyal pratiklerin ortaya çıkmasıyla at başı gidiyor. İşte bu yeni yıpranabilirliği, bu eriyebilirliği, bunların yeni varoluş
“Eğer geçmişte bireyin dramı sermaye tarafından sömürülmek idiyse, bugün çokluk için trajedi artık sömürülemez bile olmak, sermayenin artık hiç ihtiyaç duymadığı, bir kenara terk edilmiş ‘fuzuli insanlık’ içinde sürgün nesnesi olmaktır. Kapitalizmin ilk zamanlarında yalnızca zenci kölelerin maruz kaldığı sistemik tehlikeler, artık bütün alt insanlıklar için norm haline gelmemişse bile, hepsinin payına düşeni oluşturuyor. Zenci olma koşulunun bu evrenselleşme eğilimi, yepyeni emperyal pratiklerin ortaya çıkmasıyla at başı gidiyor. İşte bu yeni yıpranabilirliği, bu eriyebilirliği, bunların yeni varoluş kuralı olarak kurumlaşmalarını ve bütün dünyaya yayılmalarını, dünyanın zenci geleceği diye adlandırıyoruz.”
Zenci, bütün insanlar arasında, vücudu metaya dönüştürülen insan türü oldu. Zenci ve ırk, beş yüzyıldan beri, Batı toplumlarının tahayyül dünyasında aynı anlama geliyor. Bu iki kavram modern zamanın bilme ve ondan türeyen yönetim pratiklerinin üzerinde yükseldiği zemini oluşturdular. Zenci kelimesi, aşağılamak ve dışlamaktan öteye, insan türü içinde saymamanın ifadesi oldu.
Günümüzün önde gelen post-kolonyal düşünürlerinden Achille Mbembe, zenci olma konumu ve ondan kaynaklanan toplumsal tasarımları inceleyerek, yükselen yeni ırkçılık biçimlerinin üzerine ışık tutuyor. Neoliberal tahakkümün ve güvenlik politikalarının yol verdiği işgal ve yağma savaşları, yeni bir ırkçılığı dünya ölçeğinde yaratırken, Zenci Aklın Eleştirisi modern dünya tarihinin zencisinin farklı biçimler altında yeniden üretilişini gösteriyor. Tabu yıkıcı bir yaklaşımla, günümüz dünyasının önde gelen sorularından biri üzerine bizi düşünmeye davet ediyor: Farklılığı ve yaşamı, benzeyen ve benzemeyeni nasıl düşünmeliyiz?