“Bir otobüsü sürüyorum. Evet, şu sürücü ben değil miyim? Benim. Peki, otobüsün arkasından koşan kim? Bir saniye. Evet, o da benim. Otobüsü yakalamaya çalışıyorum kan ter içinde. Ayakkabılarımın içi yanıyor. Kızgın ayakkabılarımdan dumanlar çıkıyor. Yüzüm acıyla gerilmiş. Dişlerimi sıkıyorum koşarken. Biraz da ağlamaklı gibiyim sanki. Otobüsün ortasındaki ne? Bu bir camdan tabut. Rüyanın içinde rüya görüyorum sanki. Aman tanrım tabutun içinde iki kişi var ve hareket ediyorlar. Olamaz! Gözlerime inanamıyorum. Biri annem öbürü de sensin Selim...”
“Bir otobüsü sürüyorum. Evet, şu sürücü ben değil miyim? Benim. Peki, otobüsün arkasından koşan kim? Bir saniye. Evet, o da benim. Otobüsü yakalamaya çalışıyorum kan ter içinde. Ayakkabılarımın içi yanıyor. Kızgın ayakkabılarımdan dumanlar çıkıyor. Yüzüm acıyla gerilmiş. Dişlerimi sıkıyorum koşarken. Biraz da ağlamaklı gibiyim sanki. Otobüsün ortasındaki ne? Bu bir camdan tabut. Rüyanın içinde rüya görüyorum sanki. Aman tanrım tabutun içinde iki kişi var ve hareket ediyorlar. Olamaz! Gözlerime inanamıyorum. Biri annem öbürü de sensin Selim...”
Ben Gönül. Nöbetçi eczane Gönül, aslına bakılırsa “Pansumancı Gönül” de denilebilir. Bugünden geçmişime baktığımda, anlıyorum ki engellenmiş bir kaçağım ben… Sana kaç defa; yaşanan onca şeyden sonra “Beni bana bırakma,” demiştim. Şimdi geç de olsa anlıyorum ki seninle bu karanlık ve uğursuz geceye adım adım yaklaşmışız. Artık dönüşü yok, başlıyoruz…