“… bunun ne demek olduğunu ve bana neler hissettirdiğini bilebilirsiniz belki ama asla anlayamazsınız.
Bilmek ve anlamak arasında büyük bir uçurum var çünkü.
Başınızı kaldırdığınızda, gökyüzünde kanat çırpan kuşları görebilirsiniz. Onların nasıl uçtuğunu, kanatlarının altına doldurdukları havanın gücünü bilebilir ya da öğrenmek için elinize ne geçerse okuyabilirsiniz. Ama ne kadar uğraşırsanız uğraşın, geldiğiniz son noktada yalnızca “bilmiş” olursunuz.
Bu, bir kuşun uçarken hissettiklerini anlamanın maalesef çok uzağındadır.
”Dünyanın dışına bantlanmış gibi hissettiniz mi hiç?
Yahut bir kıyafeti omuzlarınızdan düşürür gibi düşürmek istediniz mi etinizi kemiğinizden?
Sahi siz gerçekten var mısınız?
Bana
“… bunun ne demek olduğunu ve bana neler hissettirdiğini bilebilirsiniz belki ama asla anlayamazsınız.
Bilmek ve anlamak arasında büyük bir uçurum var çünkü.
Başınızı kaldırdığınızda, gökyüzünde kanat çırpan kuşları görebilirsiniz. Onların nasıl uçtuğunu, kanatlarının altına doldurdukları havanın gücünü bilebilir ya da öğrenmek için elinize ne geçerse okuyabilirsiniz. Ama ne kadar uğraşırsanız uğraşın, geldiğiniz son noktada yalnızca “bilmiş” olursunuz.
Bu, bir kuşun uçarken hissettiklerini anlamanın maalesef çok uzağındadır.
”Dünyanın dışına bantlanmış gibi hissettiniz mi hiç?
Yahut bir kıyafeti omuzlarınızdan düşürür gibi düşürmek istediniz mi etinizi kemiğinizden?
Sahi siz gerçekten var mısınız?
Bana sormayın.
Kafamın içiyle, düşüncelerimin arsızlığıyla tanıştıramam sizi.
"Deli" dersiniz. Merakla, korkuyla beni soymanıza izin veremem. Biliyorum ki soyduktan ve tüm gize ulaştıktan sonra layığınca giydiremeyeceksiniz. Çırılçıplak kalacağım.
Sonra siz çıplaklığımdan korkacaksınız
Halbuki ben, ağaçların ayakları üzerinde değil, başının üzerinde durduğunu fark ettim bir zaman önce.
Fark edip baş aşağı bekledim de tek bir filiz çıkmadı göğsümden.
O yüzden siz bana bir şey sormayın.
Çünkü ben kendi dilimde ne söylersem söyleyeyim, siz hep bana kendi dilinizle "deli" diyeceksiniz.